Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider Bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında Yanlış adreslerdeydik, kimliksizdik belki Sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar Biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı Üşür müydük nar çiçekleri ürperirken
Gidersen kim sular fesleğenleri Kuşlar nereye sığınır akşam olunca Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor Bir de seni ekliyorum susuşlarıma Selamsız, saygısız yürüyelim sokakları Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz dostlar kalır yalnız Yüreğimize alırız onları, ısıtırız Gardiyan olmayız kendi ömrümüze her akşam Gidersen kar yağar avuçlarıma, üşürsün Bir ceylan sessizliği olur burda aşklar Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde Menekşeler, nergisler yerine kuş ölüleri Bir su sesi, bir fesleğen kokusu Şimdi uzak yangınları anımsatıyor genç ölülere artık
Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da ölür Bir tufan olurum sustuğun her yerde.
BİZ İKİMİZ İKİ KARDEŞ /Muzaffer İlhan ERDOST (Bir Fotoğraf Altı İçin) Ve biz geleceğiz bir gün, biz ikimiz İki kardeş Duracağız Fotoğrafımızda durduğumuz gibi Benim ellerimde kelepçe Yüzümde yapay bir gülüş (Kelepçeyi yadırgamanın gülüşü belki İlk kez olduğu için Sonra alıştım Ve unuttum sonra kelepçeyi bileklerimde) Senin yüzün İçerde olmanın ve umudun arasında Ve ilk […]
SARIL BANA şimdi desem ki geçecek bu yaşananlar da geçecek geriye bir tek seni sevdiğim kalacak bende bir de o masum çocukların yangın mavisi gözleri belki bir de bir türlü duyulmayan çığlığında annelerin yüreğimizin kanayan yarası kardeşliğe hasret o güzel ülkem sanma sakın değmez bu yangın yeri bu darmadağan, cehenneme dönmüş ülke değmez bir […]
Beklemez. Topla arta kalanı Pencereden satıver çocuk … Kuytu köşe söz verilmişler Süründürür öldürmez. Süpür gitsen Geç oldu istemez… Küskün yıldız asardım Kırılgan şiire Yetmez diye geceme.. Unutma ! Çıkın et heybeme… Bak orda bir kaç imge kalmış Eski bir Şair’den miras. Nasılsa son dizeye saklanmış. İyi bak eskitme ! Sana kalsın… Resme ısınmamıştım. Bir […]
Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da giderBir nehir gibi susarım yüzünün deltasındaYanlış adreslerdeydik, kimliksizdik belkiSarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklarBiz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardıÜşür müydük nar çiçekleri ürperirken Gidersen kim sular fesleğenleriKuşlar nereye sığınır akşam oluncaSessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunuSustuğun yerde birşeyler kırılıyorBekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarınaÖpüştüğümüz her yer […]
Orada beni bekle! O yankılı vadide Mutlaka buluşacağım seninle. (Chichester Piskoposu Henry King’in karısının ölümü üstüne yazdığı ağıt.) Talihsiz ve gizemli adam! – Sen ki kendi hayal gücünün parlaklığıyla afalladın, gençliğinin alevleri arasına düştün! Hayalimde seni tekrar görüyorum! Bir kez daha önümde duruyor siluetin! – Olduğun – ah olduğun gibi değil soğuk vadide ve gölgelerin […]
Adım Muhammet. On dokuz yaşındayım. Atık kağıtlar topluyorum ve Kızılay`dan Ulus`a kadar üç kez yürüyerek gidip geliyorum her gün. Beş arkadaşımla kalıyorum iki göz odalı bir evde. Onlar atık kağıt toplamıyor; Mevlüt inşaatta çalışıyor mesela, Hüseyin halde hamallık yaparken, Sidar ve Yunus ayakkabı boyacısı. Aramıza bir arkadaş daha katıldı. Adı Abbas. Çalışmıyor o, diyaliz hastası. […]
İster lapa lapa kar, ister şarıl şarıl yağmur yağsın, isterse de bütün gecenin ayazından karlar dona kesmiş olsun, sabahın beş buçuğunda karanlıkları ürperten sesiyle sokağa girerdi: “Gazete, havadiis!” Sabahın dördünde yazı makinemin başına geçtiğim için, bu ses, bu kara, yağmura, ayaza kafa tutan bu canlı, bu pırıl pırıl ses beni yazı makinemin başında bulurdu. Gazete […]
Yürüyordum. Yürüdükçe de açılıyordum. Evden kızgın çıkmıştım. Belki de tıraş bıçağına sinirlenmiştim. Olur, olur! Mutlak tıraş bıçağına sinirlenmiş olacağım. Otların yeşil olması, denizin mavi olması, gökyüzünün bulutsuz olması, pekalâ bir meseledir. Kim demiş mesele değildir, diye? Budalalık! Ya yağmur yağsaydı? Ya otların yeşili mor, ya denizin mavisi kırmızı olsaydı? Olsaydı o zaman mesele olurdu, işte. […]
Bir Demet CAN YÜCEL Şiiri İğneli Anam babama aşık olmuş, Babam da anama. Gezelim bu Çarşamba demiş babam. Sür-dişli anam, öyle şık bir fistanı yok, Ablasının nişanlığını istemiş ödünç, Teyzem daha toplu, oturmamış üstüne entari, Teyelle, iğneyle ayarlamışlar üstüne anamın. Babam, kavilleri üzre, gelip Topkapı dışındaki evlerine Anamı alıp, kaçbir tramvaylan aktarma, Bebeğe götürmüş o […]
gurbete kaçacağım o lâcivert ülkeye o üzünç denizine uzayan iskeleye ansızın sormaksızın neler kalır geriye gurbete kaçacağım o kimsesiz ülkeye o geri dönülmeze bağlanan ilk köprüye umarsız durmaksızın acılar tüketmeye gurbete kaçacağım o duvaksız tepeye o yolunda gözyaşı çeşmesi kuru köye kopup yalnızlığımdan kopup sonsuzluğumdan gurbete kaçacağım gurbete tükenmeye Please follow and like us:
Yıllarca aradım kendi kendimi Hiçbir türlü bulamadım ben beni Hayal mıyım ürüya mı bilinmez Hiçbir türlü bulamadım ben beni İnsan mıyım mahluk muyum ot muyum Ekilir biçilir bir nebat mıyım Yoksa görünüşte bir sıfat mıyım Hiçbir türlü bulamadım ben beni Leyla mıyım Mecnun muyum çöl müyüm Arı mıyım çiçek miyim bal mıyım Köle miyim bir […]
SOLUK SOLUĞA -1 Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı Ama atıldı yine de serüvenlere Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya Durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı. Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı – ki onlar daima birer yalnızdılar Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup Gitmişti o kentten anımsamıyor artık Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala Sürüp gider […]
Severmişim Meğer / NÂZIM HİKMET yıl 62 Mart 28 Prag-Berlin treninde pencerenin yanındayım akşam oluyor dumanlı ıslak ovaya akşamın yorgun bir kuş gibi inişini severmişim meğer akşamın inişini yorgun kuşun inişine benzetmeyi sevmedim toprağı severmişim meğer toprağı sevdim diyebilir mi onu bir kez olsun sürmeyen ben sürmedim Platonik biricik sevdam da buymuş meğer […]